19 Mart 2016 Cumartesi

DON KİŞOT VE HUKUK MESELESİ

Dikkat! Bu yazı kitap tahlili içerir.

“İnsan, uğruna hayatını feda etmeyi kabul ettiği projenin büyüklüğüyle asil olur. Don Kişot’un ana mesajı işte budur: Bir adamın kalitesi kanına değil, amacına bağlıdır. Hakiki asalet, faziletten ibarettir.”


Yazıldığı dönemden asırlar sonra bile gündelik hayatın deyişlerinde kendine yer edinen sembol bir roman: Mançalı Don Kişot! Nitekim, Roger Garaudy onu “yaşanmış bir şiir” olarak tasvir ediyor. Bu yazıda, Don Kişot kahramanı çerçevesinde Miguel de Cervantes’in hukuk meselesini Roger Garaudy’nin Yaşanmış Şiir Don Kişot kitabını baz alarak değerlendirmeye çalışacağız.

Esasen roman, Cervantes’in macera dolu hayatıyla beraber ele alındığında gerçek anlamını kazanıyor. Cervantes, 1571’de Osmanlı donanması ile Haçlı donanması arasında yapılan ve Osmanlı donanmasının yenilgisiyle sonuçlanan İnebahtı savaşına, İspanya’nın Yenilmez Armada denilen donanmasının 1588’de İngilizlere feci şekilde mağlup oluşuna, İspanya’daki Mağriplilerin sürgün edilişine ve “safkan” kanunlarının insanlara yönelik zulmüne tanıklık eden bir isim. Hazır Don Kişot’ta hukuk meselesi demişken ve safkan kanunlarının adını da zikretmişken açıklayalım: Müslümanların ve Yahudilerin toplu sürgüne tabi tutulduğu o dönemde, “safkan” veya “temiz kan belgesi” adında bir belge aranıyordu. Yani, kişi devlette göreceği bir işi için kendisinin Yahudi veya Mağripli/Müslüman olmadığını, öz be öz İspanyol kanı taşıdığını ispatlayan bir belge sunmak zorundaydı. Bu belgenin modern dünyanın Avrupa’sında da zımnen arandığını söylemek çok da zor olmasa gerek.

Cervantes üzerine en kapsamlı tahlilleri ortaya koyan Americo Castro, Don Kişot’un Batı tarihinin dar ufku içinde değerlendirildiğinde tam manasıyla anlaşılamayacağını belirtiyor. Garaudy de, tam olarak bu sözden hareketle kitabında Don Kişot’u hepimize ait olduğu iddiasında olan evrensel değer yargılarıyla ölçüp biçiyor. 

Garaudy’nin, bugün çoğu insanın, kendince boş hayaller peşinde koştuğunu düşündüğü kişilere yönelttiği eleştirinin baş argümanı olan “Don Kişotluk” deyişine esaslı bir itirazı var. Bu öyle bir itiraz ki, kendimize şiar edinmekten imtina edemiyoruz:
“İdeal hakikatten daha gerçek; efsane, tarihten daha doğrudur. Gerçek doğru, hayata bir anlam kazandırır, yeni bir hayatın temelini atar. O yüzden Don Kişot, Jül Sezar’dan daha fazla gerçektir. Jül Sezar benim için nedir? Sadece, tarih adı verilen kitaplarda var olan biri. Don Kişot ise, sanki sahte gerçeğe meydan okurcasına, hayatımızda hep yaşar ve her an yeniden doğar.”

Kitabı okurken, Garaudy bizi sık sık romandan koparıp kendi hayatımıza, kendi hukuk meselemize yöneltiyor. Bunu da popüler tabiriyle aforizma denen o sarsıcı cümleleriyle yapıyor: “Bir adamın değeri nereden geldiğine değil, nereye gittiğine bağlıdır. Gerçek, zor işlere ya Tanrı adına, ya dünya adına, ya da her ikisi adına girişildiğine göre, gayeyle ve o gayeye yönelen kişinin kalitesiyle yakından ilgilidir.”

Cervantes’in Don Kişot ile ortaya koymak istediği hukuk meselesinin sacayaklarından birini Seyyid Hamid bin Engeli oluşturuyor. Cervantes, Don Kişot’un sadece ikinci yazarı olduğunu söyleyerek, Arap tarihçi Seyyid Hamid bin Engeli tarafından yazılmış La Mancha’lı Don Kişot’un hikayesini Toledo’nun Yahudi mahallesinden satın aldığını ve Kastilyalı bir Morisko’ya tercüme ettirdiğini anlatıyor. Cervantes, Engizisyon İspanya’sında kendi hukuk meselesini iletmek için suflöre mecburdu. Garaudy’e göre de, Cervantes, Seyyid Hamid bin Engeli’yi birinci yazar, kendisini de sadece mütercim yaparak ve yeri geldiğinde ona itiraz ederek, onu yalancılıkla suçlayan ifadeler kullanarak, kendisine çok daha geniş bir hareket alanı sağlamıştır.

Özetle; Cervantes’i, Don Kişot’u çağdaşlarından farklı kılan ve belki de Seyyid Hamid bin Engeli perdesini kullanmasına asıl sebep olan şey; Batı’da iki bin yıldan daha fazla süregelen bir gelenekten koparak, insanı Tanrı’dan ve nesnelerden, süjeyi objeden ayırmamasıdır. Garaudy’nin bu kitapta Don Kişot romanı üzerinden yaptığı da pozitivizme karşı bir iman çağrısıdır. Garaudy’nin bu her birine derin birikimini ektiği cümlelerle kaplı kitabında, Cervantes’in Don Kişot aracılığıyla bize sunduğu hukuk meselesini “ayinsiz, dogmasız, bir Kilise’nin aracılık etmediği temel ve ilk inancı yeniden bulma arayışı”  olarak gördüğünü söyleyebiliriz.

Hepimiz her gün, kanıyla soyuyla değil de gayeleriyle asil olan bu adamın ortaya koyduğu eylemle yeni baştan yazdığı gerçek gibi, kendi gerçeğimizi ortaya koymak istemiyor muyuz? Bizim kendi hukuk meselemiz de Don Kişot’unkiyle aynı değil mi?
Don Kişot’luğu bir eleştiri olarak algılayan bir toplum yerine, bir mertebe olarak gören, gayeleriyle asil olan bir toplum dileğiyle...

“Eylem gerçeğin anasıdır ve eylemden hareketle gerçek yeniden inşa edilebilir.

Varlık felsefesine karşı, eylem felsefesi!”




                                                                                               Mustafa Nazif YILDIZ
                                                                                                        19.03.2016

1 yorum:

  1. Kıymetli dostum:
    Don kişotu çocukken okumuştum ama Yaşar Kemal'e 7 tane Don Kişot hediye eden Abidin Dino ya "yanlışlıkla 7 tane koymuşsun" deyince Dino "hayır yavrum o senin baş ucu kitabın, biri kaybolursa diğerini oku" demiş. Bunun üzerine yeniden okuyorum. Kitapta Seyyid Hamid bin engeli'i araştırınca sizin yazınızı gördüm. Çok beğendim maşallah bin barekallah. Sizin yazınızdan da Roger graudy'in yazdıklarını görünce daha çok şaşırdım. Bu yüzden size teşekkür için yazıyorum. Kaleminize sağlık. Teşekkürler.

    YanıtlaSil