GÖSTERİ TOPLUMUNDA AVUKATLAR VE AVUKATLIK MESELEMİZ
Bu blogun varlığını dahi unutmuşken, uzun bir süredir görüşmediğim arkadaşımın avukatlık stajına dair yazımdan bahsetmesi ve bir okuyucunun Don Kişot'a dair Mart 2016 tarihli yazıma Eylül 2021'de yapmış olduğu yorumu fark etmem üzerine, yeniden bir şeyler karalamaya karar verdim. Modern medya şahsi blogların nefesini keseli çok oldu ama büyük bir kitleye ulaşma hedefi olmayan benim gibiler için burası hala bir kürsü.
Avukatlık stajının işlevsizliğine dair yazdığım yazının üzerinden tam 5.5 yıl geçmiş. Avukatlık mesleği objektif olarak o günkünden çok daha geride. Artık mesleğime dair yazma zamanı gelmiş, hatta geçiyor. Avukatlığa dair pek çok şeyi yitirmişken, hissettiğim sorumluluğun yükünü hafifletmenin sırasıdır. Bu yazı genç bir avukatın muhalefet şerhi, arkadaş ortamında fısıldadıklarını biraz yüksek sesle mırıldanışıdır.
Avukatlık mesleğini icra edenlerin kemiyetinden bahis açmayacağım, bu konuda yeterince kelam edildi. (Zaten bu konu esasen Türkiye'nin eğitim meselesine dair olduğundan çok daha geniş bir çerçevede ele alınmayı gerektirir.) İtirazım; mesleğin yapılış biçimine, sunuluş şekline, avukatlık cübbesine paket ambalajı muamelesi yapılmasınadır.
Hayatımızın her alanında bayağılaşmanın ve çürümenin etkilerinin ziyadesiyle hissedildiği aşikar. Ancak bir mesleğin yüz yıllar içinden süzülerek gelen kurallarının bu kadar çiğnenmesi şaşılacak şey. Avukatlar şüphesiz gösteri toplumunun epeydir aktörleri. Ama bu denli alçaldılar mı, bilinmez. Gelin bir avukatın geçtiği safhalara birlikte göz atalım.
Bir avukat adayının, gelecekteki mesleğiyle karşılaştığı ilk an avukatlık stajıdır. İşte o ilk anda stajyerin öğrendiği yazılı olmayan kurallardan birisi giyim-kuşamına önem vermesi gerektiğidir. Böylece kot-gömlek yerini takım elbiseye bırakırken, stajyerin insanca muamele görmesinin yolu da açılmıştır. Kravatı olan bir stajyer içinse bir dosya inceleyebilmek işten bile değildir. Stajyerin gösteri sahnesine attığı bu ilk adım, onun zihninde pek çok şeyin berraklaşmasını sağlar. Onun hayatında usul esasa takaddüm edecektir artık.
Gösteri sahnesindeki yolculuğuna, başındaki incitici sıfatı atarak devam eden avukat, bir ofis düzme işine girişir. Bir avukatlık ofisinin olmazsa olmaz parçaları vardır. Avukat, tıpkı bir televizyon programı yarışmacısı gibi her durakta satın alması gereken eşyaları bir araya getirmeye başlar. Kendisini işinin ehli gösteren (!) bu objelerin tamamlanmasından sonraysa sıra sosyal medyanın kullanımına gelir. Sahip olunanların sadece ofise gelen müvekkillerce görülmesi yetmez zira. Nitekim ofise gelenler avukatın arabasını görememiştir! Böylece pek bilgilendirici içtihatların yanını arabalı paylaşımlar süsler. Ve son aşama... 5 Nisan Avukatlar Günü'nün yıl dönümü gelir çatar. Avukatımız telefonu eline alır. Ofisinde (veya tozunu attırdığı adliyelerde) cübbeli bir fotoğrafını paylaşır ve altına şunu yazar: "Avukatlar tarih boyu köle kullanmadılar ama hiçbir zaman efendileri de olmadı." İşte şimdi o, gerçek bir avukattır artık. Sahilde okuyormuş gibi yaparak paylaştığı Sokrates'in Savunması kitabından bir sahnede hisseder kendini. Aslında yaptığıysa, bir hakikat arayışını, gösteri sahnesine taşımaktan ibarettir. Yemin ederek aldığı ruhsatına yaptırdığı pahalı çerçevedeki paspartunun kalınlığı kadar uzaktır mesleğine artık "avukat". Ama asıl mesele bu değildir, çünkü unutmaz: Usul esasa takaddüm eder.
"İktisadın toplumsal yaşam üzerindeki tahakkümünün ilk aşaması, bütün insan gerçekleştirimlerinin tanımlasında var olmaktan sahip olmaya geçen bariz bir bayağılaşmaya yol açmıştır. Toplumsal yaşamın iktisadın birikmiş sonuçları tarafından bütünüyle işgal edildiği bugünkü aşama ise sahip olmaktan gibi görünmeye doğru genel bir kaymaya neden olmuştur."
İşte avukat; gibi görünendir. Zengin gibi görünen, dışa dönük, çevresi geniş gibi görünen, kibar gibi görünen... En acısı da bilgili gibi görünen...
Ne diyordu fikir üreten şair günümüz için:
"Reklam ve propaganda, kendi başına değer, iş ve eser olmuştur. Klasik anlayışa göre, eser veya iş, kendi kendisini tanıtır, kendini yine kendisi anlatır, başkasının anlatımına ihtiyaç yoktur. İş ve eser sabırlıdır. Bilineceği ve anlaşılacağı günü beklemeyi bilir. Eser, çevresine, kendiliğinden, varoluşunun gereği olarak gittikçe yayılan bir tesir yapacaktır. Bu tesir yeterlidir. Varolmak tesir etmektir. Varolmak reklam ve propagandadır. Yapılanı övmek, iş ve eser verme ahlakına aykırıdır...."
Soruyorum bazen kendime; avukatlık reklam yasağı yürürlükte midir? Tatbikini göremediğimiz bir kanunun mer'iyetinden bahsolunabilir mi? Bu kuralın yürürlükte olmasına rağmen uygulanamaması avukatlık camiasında bir "anomi" durumu doğuruyor. Bu anomi karşısında bir kısım avukatlar Merton'un davranış kalıplarından "geri çekilme"yi seçiyor. Böylece sosyal darwinizmin ilkeleri işliyor. Bilgisinin yeterliliğiyle çevresine tesir eden avukat yavaş yavaş yerini, ceza mahkemesinde vekil olarak düşürüldüğü etkisiz durumu göz ardı ederek, olağan bir yargı sisteminde lafı dahi edilmeyecek tahliyeyi kendi başarısıymış gibi sunup sosyal medyada paylaşan avukata bırakıyor.
Aklıma geliyor öyle; aynı sıfatı taşıdıklarımız, aynı koridorun pisliğini yuttuklarımız kasten veya taksirle bize karşı ihanet içindeyse; hak mıdır eleştiri, yoksa vazife mi?
"Herkes kendi yarattığı eserlerin ürünüdür ve edilgenlik eken edilgenlik biçer."
Ne yazık ki avukatlık can çekişiyor. Bu çığlıkları ise belli desibel altındaki seslere hassas canlılar gibi yalnızca diğergâm insanlar duyabiliyor. Gerçekleri hasır altı ederek keseceği serbest meslek makbuzunun peşinde mesleğini kaybedenler ise insanlıktan çıkarak birer yürüyen vekalet ücretine dönüşüp onları yutmaya çalışıyor!
Mustafa Nazif Yıldız
26.10.2021
.....................................................................................................................................
Dipnot1: Metinde akademik yazım kurallarına riayet etme gereği hissetmedim. Metin içinde sahibi zikredilmeden yapılmış alıntılar Debord ve Karakoç'a aittir. Alıntılarda kullanılan vurgular bana aittir. (Yazarın vurguların kendisine ait olduğunu vurgulamasına bayılıyorum.)
Dipnot2: Bu metinde eleştirilen hususlardan bir veya birkaçını gerçekleştirmiş bir avukat olarak yazdığımın farkındayım. Kendimi eleştirilerin bir kısmının haricinde tutmuyorum.
Dipnot3: Bu yazı, bünyesinde barındırdığı eleştiriyle çelişik de olsa sosyal medya hesaplarımdan duyurulacaktır. Kim bilir, belki de okuyanlar için bu yazı, sosyal medyanın yeni bir anlamıyla kullanılacağı dönemi başlatır.